Kripto paralara getirilen en yoğun eleştirilerden biri mevcut yasal düzenlemelere tam anlamıyla tabi olmamaları. Bu durumun değişmesi için atılan adımların sayısı ise hızla artıyor.

Mart ayında düzenlenen G-20 toplantısı dijital ya da kripto paralar için önemli bir dönüşümün başlangıcı olabilir. Bu toplantıda bir araya gelen dünyanın 20 büyük ekonomisini temsil eden ülkelerin maliye bakanları ve merkez bankası yöneticileri bitcoin gibi kripto paraların statüsünün belirlenmesi gerektiğine dair ortak çağrıda bulundular.

Peterson Institute for International Economics’te yayınlanan “Regulating Digital Currencies: A Welcome First Step” başlıklı bir makale, bu toplantıdan hareketle kripto paraların regülatör kurumlar tarafından ne tip düzenlemelere tabi olabileceğini inceliyor.

G-20’deki toplantıda özellikle kripto varlıkların terör finansmanı ve kara para aklama için kullanımı ön plana çıkmış, G-20 temsilcileri de buradan hareketle bu işin artık düzene konulması gerektiğini açıklamıştı. Ancak makaleye göre süreç uzun ve çeşitli zorluklar içeriyor:

Kripto para düzenlemelerini bekleyen zorluklar

Dijital para birimlerinin çoğunluğu merkezi olmayan bir yazılım protokolü üzerinden işlem görüyor ve doğrudan diğer para/pay sahipleri tarafından bu işlemlerin doğruluğu tescilleniyor. Bu oylama süreci aynı zamanda o kripto paraya dair düzenlemeler için de katılım anlamına geliyor. Merkezi bir yapı olmaması, geleneksel yapılar gibi üst bir kurum ya da merci bulunmaması regülatör kurumları zorlayan bir faktör olarak nitelendiriliyor. Çünkü alınacak yasal kararların hangi alt kurum tarafından uygulanacağı belirsizlik taşıyor.

Bu sınırlı müdahale olanağı düzenleyicilerin kısmen de olsa elini kolunu bağlıyor. Kara para aklama gibi uluslararası kabul gören ve geçerliliği bulunan kuralların uygulanmasında dahi zorluklarla karşılaşılabiliyor. Makalenin yazarları Martin Chorzempa, Steve Weisman ve Helen Hillebrand, bir ara formül olarak kripto paraların geleneksel finans kurumları ve sistemle kesiştiği noktalarda faaliyet gösteren kurumlara düzenleme getirmeyi öneriyor.

2013 yılında ABD’nin bu yaklaşımı ilk deneyen ülke olduğu belirtilen makalede, ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Mali Suçları Araştırma Ağı (FinCEN) tarafından yayınlanan kripto para birimlerine yönelik rehbere atıfta bulunuluyor. Bir dizi düzenlemeyi de içeren bu rehberde ABD’de bulunan kripto para borsalarının FinCEN’e kaydolması, müşterilerin riskler hakkında net şekilde bilgilendirilmesi, AML yani anti kara para aklama süreçlerine uyumluluk gibi kurallar yer alıyor. Makalede, 2015 yılında bu kuralların uluslararası geçerliliği için de harekete geçildiğinden bahsediliyor.

Vergiler nasıl toplanacak?

Kripto paralara yönelik vergilendirme süreçleri ise makalede öne çıkartılan bir başka konu. Kripto para sahiplerinin sadece kripto cüzdanlara tanımlı bir sayısal kodla tanımlandığına dikkat çekilen makalede, vergi toplayan kurumların, bu dijital sahipler hakkında bilgi toplamasının çok kolay olmadığından söz ediliyor.

Yazarların yine ABD’deki uygulamadan hareketle yer verdiği öneri ise kripto paraların bir döviz olarak değil, emlak olarak değerlendirilmesi. ABD Gelirler İdaresi’nin (IRS) bu yönde aldığı karar sonrası ülkenin en büyük kripto para birimi olan Coinbase’in Şubat 2018 itibariyle yeni sistemi uygulamaya aldığı ifade ediliyor.

ICO yatırımlarını düzenlemek ne kadar zor?

Özellikle yeni girişimlerin fon toplamak için borsa yoluyla halka açılmak yerine ICO yoluyla yatırım toplamaya çalışması son bir iki yılın en gözde konularından biri. Ancak bu durum, geleneksel yöntemlere oranla daha az denetime tabi olması nedeniyle de çeşitli riskleri barındırabiliyor. Katılımcıların hisse yerine “token” aldığı bu yatırım metodu, yatırımcıların, ilgili şirketin faaliyetini geliştirip hızlandırmasını takiben bu hizmet ya da platformdan faydalanmasını içeriyor.

2017 yılında 6, 2018’in ilk çeyreğinde ise 4 milyar dolarlık ICO yatırımının gerçekleştiği belirtilen makalede, bu yöntemin kitlesel fonlama için umut verici bir yenilik olduğu, aynı zamanda girişimcilerin bankalar ya da girişim sermayesi kuralların tabi olmadan finansman bulabildikleri kaydediliyor.

ICO yönteminin umut ve riski aynı anda sunduğuna dikkat çekilen makalede, yatırımcıların varsayımlara dayanarak hareket etmek durumunda kaldığına, bununla birlikte girişim dünyasında başarısız girişimlerin sayısının daha yüksek olduğuna da dikkat çekiliyor. İkinci riskin sahtekarlık olarak tanımlandığı yazıda, ICO’ların merkezi olmayan bir yapı üzerinden işlemesi ve uluslararası kuralların lokal yasalara oranla daha gevşek olmasının da bu yöntemin finansal sahtekarlık amaçlı kişilerin işini kolaylaştırdığı ifade ediliyor.