Pensilvanya Üniversitesinde Profesör ve “The Blockchainand the New Architecture of Trust” kitabının yazarı Kevin Werbach, The Conversation’da yayınlanan makalesinde blockchain teknolojisinin pek dile getirilmeyen bir yönüne dikkat çekerek bu problem için çözüm önerisini tartışmaya açıyor. 

Araştırmalar gösteriyor ki Blockchain teknolojisi potansiyelinin ulaşabileceği denli yaygın kullanılmıyor zira insanlar birbirlerine yeterince güvenmiyor. İş dünyası liderleri ve kurumlar da blockchain tabanlı sistemleri benimsemekte acele etmiyorlar zira gelecketeki olası yasal düzenlemeler öngörülemeyen pahalı veya zor değişiklikler yapmayı gerektirebilir.

Güvensizlik ve yasal düzenlemelerdeki belirsizlik blockchain teknolojisinin sahip olduğu çıkış felsefesine oldukça yabancı. Yaygın olarak kabul edilen ilk blockchain uygulaması olan bitcoin, merkezi yapılara ihtiyaç duymadan ve taraflar arası güveni sağlamak üzere yaratılmış bir finansal çözüm olarak ortaya çıktı. İşlemleri doğru bir şekilde izlemek için bir bankaya veya başka bir aracıya güvenmeyen kullanıcılar, bunun yerine değiştirilemez matematiksel algoritmalara güveniyorlardı. Dahası, sistem dünya geneline yayılmayı başardı.

Son kitabım “The Blockchainand the New Architecture of Trust” içinde ele aldığım gibi, blockchain teknolojisinin güvenli yapısı ile güven arayışındaki kullanıcılar arasındaki çelişki, insan doğası hakkındaki yanlış algılardan kaynaklanıyor. Ekonomistler genellikle güveni bir maliyet olarak görürler; çünkü bu yapılar harcama ve çaba gerektirir. Fakat insanlar güvenebilecekleri sistemleri kullanmak istiyor. Öte yandan şirketlerin ve organizasyonların, sistemleri aldatmaya çalışanlardan kaynaklanan gizli masraflardan kaçınıldığına dair sezgisel bir kabulleri var. Bunu engelleyen ve şirketleri önlem almaya zorlayan nokta ise yasal düzenlemeler.

Blockchain, tek başına güvene duyulan ihtiyaca gerek kalmadığının bir habercisi değil. Çoğu insan blockchain tabanlı sistemleri güvenilir kılmak için yasalar ve düzenlemeler görmek isteyecektir.

Güven olmadan ortaya çıkan sorunlar

Bitcoin yaratıcısı 2009’da: “Geleneksel para birimlerinin temel sorunu, çalışması için merkezi yapılara duyulan gereksinimdir” dedi. İnsanların ekonomik istikrarı ve kullanıcıların gizliliğini korumak için merkez bankalarına ve ticari bankalara güvenmesi gerekiyordu. Bitcoin’in bu yapılara karşı merkezi unsurlara ihtiyaç duymayan “güvenilir” bir alternatif olması gerekiyordu. Ancak gelişmeler farklı sonuçlar doğurdu.

2016 yılında Ethereum blockchain altyapısı üzerinde kurulan ve merkezi olmayan otonom bir yatırım uygulaması olan DAO üzerinde bulunan bir açık sayesinde yaklaşık 60 milyon dolar değerinde kripto para çalındı. Neyse ki Ethereum topluluğunun üyeleri radikal bir çözümü benimsemek için yeterince birbirlerine güvendiler. Hırsızlığın tersine çevrilmesi için tüm Ethereum blockchain ağının yeni bir kopyasını yarattılar. İşlem yavaş ve beceriksizdi ama neyse ki başarılı oldu, bununla beraber sürece karşı çıkanlar yüzünden Ethereum ağı ikiye bölündü.

ICO adı verilen yeni bir yatırım türü, blockchain temelli aktivitelerin neden hala güven gerektirdiğinin bir diğer ispatı. 2017’den bu yana blockchain tabanlı girişimler tüm dünyadan destekçiler arayarak özel kripto para birimlerini satmaya çalışıyorlar. Yaklaşık 20 milyar dolardan fazla para toplamayı başardılar. Bununla birlikte, bu şirketlerin önemli bir kısmının amacı sadece dolandırıcılıktı. Diğer durumlarda yatırımcılar neye yatırım yaptıklarını bilmiyorlardı. Blockchain üzerinde gerçekleşen ICO’lar, yasal düzenlemelerin geleneksel IPO süreçleri için ihtiyaç duyduğu süreçlerin tamamından yoksunlar.

Yerelleşme efsanesi

Düzenleyicilerin önemli bir rol oynamasının bir diğer nedeni de güvenliktir. Blockchain ağlarının kendileri genellikle çok güvenlidir ve ortada bir merkezi yapı olmadığı için istismar ihtimalleri de ortadan kalkar. Ancak blockchain ağlarında bir hesabın sahibi, rastgele bir sayı ve harf dizisi olan kriptografik bir özel anahtar ile hesabını yönetir. Anahtar çalınırsa hesap da gider. İlk ICO’lara ait hesapların yüzde 10’u çoktan çalınmış durumda.

Çoğu kullanıcı kripto para hesaplarını, işlemlerin daha kolay ve verimli yapılmasını sağladığı için borsalarda tutarlar ve borsaların kendi özel anahtarlarını saklamasına izin verirler. Ancak bu durum aynı zamanda bir güvenlik açığı yaratır. Borsa sistemlerinin hacklenmesi durumunda, özel anahtarlar artık gizli değildir.

Hükümetlerin ayrıca kara para aklama, terörizm finansmanı ve kripto para birimlerinin diğer yasa dışı kullanımlarını kısıtlama konusunda da bir rol oynaması gerekiyor. Bir sistem ne kadar merkeziyetsiz olursa, güvenlik birimlerinin yasadışı davranışlarından sorumluları tanımlaması o kadar zorlaşacaktır. Bazı kullanıcılar bunu umursamayabilir veya ödenmesi gerekli bir özgürlük maliyeti olarak görebilir. Ancak suçlular için çekici hale getirilen ağlar, yasalara saygılı vatandaşlar için güvenilmez olarak kalmaya mahkum olacaktır. Sıradan kullanıcılar korkacak, yasalarla düzenlenmiş banka ve finansal servislerin bu ağlarla etkileşime girmesi yasaklanacaktır.

Dünyanın dört bir yanındaki düzenleyiciler, kripto borsaları, ICO’ları ve blockchain çözümlerini düzenlemek için çeşitli yollar deniyorlar. Bu süreçler için ortaya çıkan problemlerin düzeltilmesi gerekiyor. Bu adımların artması gerekiyor.

İnsanlar blockchain sistemlerine güvenirse, kullanırlar. Bunu görmenin yolu ise hayata geçirmektir. Herhangi bir teknolojik sistem gibi, Blockchain de yazılım kodlarını ve insan davranışlarını birleştirir. Sonuçta, insanlar tarafından oluşturulan ve programlanan bilgisayarlara güvenmek yeterli değildir. Teknolojinin geniş ve akıllıca kullanılması için, insanları da sorumlu tutacak mekanizmalar bulunmalıdır.

Kevin Werbach, Pennsylvania Üniversitesi Wharton Okulu’nda Hukuk Çalışmaları ve İş Etiği Profesörü ve “The Blockchainand the New Architecture of Trust” kitabının yazarıdır. Kendisini Twitter hesabında takip edebilirsiniz: @kwerb

Bu makale ilk olarak The Conversation’da yayınlanmıştır.