Daha önce özetini paylaştığımız, Taylor Pearson tarafından kaleme alınan ve Ribbonfarm üzerinde yayınlanan “Markets Are Eating The World” başlıklı makalenin tamamını, okuyucularımızdan gelen talepler sonrasında yazarın özel iznini alarak, Deniz Özgür arkadaşımız Türkçeye çevirdi. 

Piyasalar Dünya’yı Ele Geçiriyor

Son yüz yıldır, insanlar, tarihsel standartlara göre sürekli büyüyen firmalar için çalıştılar.

Birçoğumuz için şehrin pek de merkezinde olmayan evlerimizden çıkıp her sabah o koca plazalara doğru yola koyulmak o kadar normalleşti ki bu durum sanki tarih boyunca böyleymiş gibi bir algımız var. Tabii ki böyle değildi. 1870’de ABD nüfusunun neredeyse yüzde 50’si tarımda istihdam edilmişti. [1] 2008 itibariyle, nüfusun yüzde 2’sinden azı doğrudan tarımla ilgileniyor, bunun yerine birçok kişi “şirketler” olarak adlandırılan bu nispeten yeni oluşumlar için çalışmaya başladı. [2]

90’lı yıllardaki birçok internet öncüsü, insanların geniş ve açık bir ağ üzerinden iletişim kurmasına ve örgütlenmelerine izin veren İnternet’in şirketleri parçalamaya başlayacağına inanıyordu. Bu düşüncenin bir gerçeklik payı var ki “gig ekonomisi” gibi bir kavram hayatımıza girdi. İnternet ile serbestleştirmedeki yükseliş, uzaktan çalışma ve dağıtık yapılanma anlayışlarımızı ilerletti ancak etkileri tahmin edildiği gibi yıkıcı değildi. Blockchain teknolojisinin de ortaya çıkması ile birlikte “firmaların ölümü” tartışmasının geri geldiğini görüyoruz. Peki bu sefer farklı olacağını düşünmek için sebep var mı?

Bu zamanın neden farklı olabileceğini (veya neden farklı olamayacağını) anlamak için önce Coasean ekonomisine ve mekanik saatlere kısaca göz atalım.

Ekonomist R.H. Coase, 1937 tarihli “Firmanın Doğası” yazısında şu soruyu sordu “Piyasalar ekonomistlerin düşündüğü gibi harika işleyen verimli mekanizmalarsa neden hala şirketler var? İnsanlar neden dışarı çıkıp yapmaları gereken her iş için doğrudan birisini kiralamıyor? ”[3]

Bir girişimci işe birilerini alırsa, çalışsalar da çalışmasalar da onlara maaş ödemek zorundadır. Öte yandan sokaktan kiralayacağınız insan sadece yaptığı iş için para alır. Öte yandan, firmanın kendisi pazarla etkileşime girip, tedarikçilerden malzeme satın alırken ve müşterilere ürün veya hizmet satarken, içindeki çalışanlar bu operasyondan yalıtılmıştır. Kendi sorumluluk alanları içinden ayrılmadan pozisyonlarına hizmet eden çalışanlar ek değer yaratma kaygısı gütme refleksine sahip değildir. Öyleyse neden her işimizi uzaktan çalışan ve görev bazlı kiraladığımız insanlarla görmüyoruz?

Coase’in cevabı işlem maliyetleri idi. Bireysel görevleri yerine getirmeleri için insanları işe almak, birisini maaşlı çalıştırmaktan daha pahalı olabilir çünkü her görev işlem masraflarını içerir.

Her e-postayı kendiniz yanıtlamak yerine, o e-postadaki belirli sorunla ilgilenmesi için bir sorumlu işe aldığınızı düşünün. Ancak, doğru insanı bulmanın sizlere birey başına bir maliyeti olacaktır. Onları bulduğunuzda, hizmetleri için pazarlık yapıp bir bedeli kabul etmeniz gerekecek, daha sonra bir sözleşmeyi imzalamaları ve sözleşmede belirtilen e-postayı yanıtlamazlarsa potansiyel olarak mahkemeye götürülmeleri gerekecektir.

Ekonomist Mike Munger süreçte karşımıza çıkabilecek üç çeşit işlem maliyeti olduğunu belirtiyor;

Nirengi (triangulation) maliyeti: Her seferinde işi yapacak bir yetenek bulmak ve servis kalitesini garanti altına almak.

Transfer maliyeti: Alacağınız hizmet veya ürün için pazarlık yapmak ve anlaşmak.

Güven maliyeti: Karşı tarafın güvenilir olduğunu anlamak ve değilse muhatabı değiştirmek.

E-postayı kendiniz yanıtlayabilir veya bazı yöneticilerin yaptığı gibi tam zamanlı bir yönetici asistanı işe alabilirsiniz. Yönetici asistanı her zaman meşgul olmasa bile, her e-posta için ve her gün için birilerini işe almaktan daha iyidir.

Coase’ın tezi, bu işlem maliyetlerinin varlığında, firmaların piyasaya çıkıp arama yapmak, pazarlık yapmak ve bir sözleşme imzalamak zorunda kalmadan işlem maliyetlerini artırmak yerine yapılacak işleri şirket içinde çözerek daha hızlı büyüyecekleri yönündedir. Firmada yapma maliyeti piyasada satın alma maliyetine eşit olana kadar genişler veya daralır.

İşlem maliyetleri ne kadar düşük olursa, piyasalar o kadar verimleşecek ve firmaların hacmi o kadar küçülecektir.

Piyasaların son derece verimli olduğu bir dünyada, bir şeyleri bulmak ve ölçmek (düşük nirengi maliyetleri); pazarlık yapmak ve ödemek (düşük transfer maliyetleri) ve karşı tarafa güvenmek çok daha kolay olurdu.

Böyle bir dünyada, firmanın optimal büyüklüğü bir kişidir (veya çok az kişi). Bir firmaya sahip olmak için hiçbir sebep yoktur, çünkü işletme sahipleri ihtiyaç duydukları her şeyi bir kerede piyasadan satın alabilirler. [4] Çoğu insan tam zamanlı işlere sahip olmak yerine sözleşmeli iş yapmayı tercih ederler.

Tüketicilerin çok az şeye sahip olmaları gerekir. Yılda iki kez kamp gezisine hazırlanmak için bir meyve kurutucusuna ihtiyacınız varsa, hızlı ve ucuz bir tane kiralayabilirsiniz. Ailenizi yılda iki kez plaja götürmek istiyorsanız, sadece bulunduğunuz günler için kolayca bir yer kiralayabilirsiniz.

Öte yandan, son derece verimsiz bir dünyada, bir şeyleri bulmak ve ölçmek zor olacak (yüksek nirengi maliyetleri), pazarlık ve ödeme yapmak zor olacak (yüksek transfer maliyetleri) ve karşı tarafa güvenmek ve sözleşmeyi yerine getireceklerinden (yüksek güven maliyetleri) emin olmak zor olacaktır.

Günümüz dünyasında firmalar büyük olma eğilimindedir. Pazardan görev bazlı hizmet satın almak verimsiz olacağından girişimciler büyük miktarda bordro biriktirme eğilimi gösteriyor. Çoğu insan, büyük firmalar için tam zamanlı işler yapıyor. Ailenizi yılda iki kez plaja götürmek isteseniz, AirBnB gibi çevrimiçi pazarlardan kiralamalar yapmanız gerekiyor.

Tüketicilerin akla gelebilecek neredeyse her şeye sahip olmaları gerekir. Meyve kurutucularını yılda yalnızca iki kez kullanmış olsalar bile, bu aletleri satın almaları gerekir çünkü kiralamada işlem maliyetleri çok yüksek olacaktır.

Ekonominin yapısı işlem maliyetlerine dayanıyorsa, bu maliyetleri ne belirler?

Teknoloji Çağı ve İşlem Maliyetleri

İşlem maliyetlerinin temel belirleyicisi teknolojidir.

Tekerleğin gelişimi, atlar ve öküzlerden daha fazla mal taşımayı mümkün kılarak transfer maliyetlerini düşürmüştür. Öte yandan eski çağlarda ürünlerini el ile taşımak yerine bir öküz arabası kullanarak pazara götüren çiftçiler daha az ücret almalarına rağmen aynı kârı elde edebiliyordu.

Modern hukuk sisteminin geliştirilmesi, güven işlem maliyetini azaltmıştır. Karşı tarafınızın sözleşmesini yerine getireceğine güvenmek artık mümkün çünkü sözlerini tutmamaları durumunda yaptırımda bulunacağınızı biliyorlar.

Liste devam ediyor: standartlaştırılmış ağırlıklar ve ölçüler, yelken, pusula, matbaa, limited şirket, kanallar, telefonlar, garantiler, konteyner gemileri ve daha yakın zamanda akıllı telefonlar ve internet.

Bu teknolojilerin birçoğunun ne kadar etkili olduğunu anlamak zor, çünkü bunlar birçoğumuz doğduğumuzda zaten çok yaygın hale geldiklerinden içgüdüsel olarak kullandığımız ve nasıl bir fark yarattığını hissetmediğimiz araç gereçler haline geldiler.

Yazar Douglas Adams’ın dediği gibi, “Doğduğunuzda dünyada olan her şey normal/sıradan ve dünyanın çalışma şeklinin doğal bir parçası gibiydi. On beş ile otuz beş yaşındayken icat edilen her şey yeni, heyecan verici ve devrimci bulduk ve muhtemelen kariyer yaşantımızı etkilediler. Otuz beş yaşından sonra icat edilen her yeni şeyse, doğal düzene aykırıydı. ”

Teknolojinin işlem maliyetlerini ve bunun toplumumuzun örgütlenme şeklini nasıl etkilediğini görmek için, hepimizin “normal ve sıradan” olarak düşündüğümüz, ancak yaşamlarımız üzerinde büyük bir etkisi olan bir şeyi düşünmesi gerekiyor: mekanik saat.

Mekanik Saatin Anlamlandırılamayan Etkisi

1314’te Caen şehri bir saat kulesi kurdu ve şu yazıyla bir açıklama yaptı: “Halkın mutluluğu için saatlere ses veriyorum.” Bir saate “sevinmek” şüphesiz farklı bir yaklaşımdı, ama abartılı değildi. Herkes Caen’in mekanik saati konusunda oldukça etkilenmişti. Peki ya neden?

Feodal sistemde yaygın olarak toprağa bağlı köleler olarak çalışmak yerine bugün neden iş sahibi olduğumuzun kilit sebeplerinden biri de saatin icadıdır.

Zaman, saatin icadından önce önemliydi ama ölçmesi çok zordu. Roma, güneş saatleri ile doluydu ve orta çağ Avrupa’nın çan kulelerinin o zamanlarda şehrin en yüksek yapılarıydı. [5]

Bu elbette ucuz bir çözüm değildi. Daha büyük ve daha önemli çan kulelerinde, iki zili de çalan kişiler, her biri diğerini kontrol ederek tam zamanlı çalışıyordu. Çanlar genellikle işçilere ne zaman çalışmaya başlayacaklarını ve ne zaman eve gidebileceklerini söyleme zamanına dayanan yerel loncalar tarafından finanse edildi.

Bu sistem birkaç nedenden dolayı sorunlu idi.

Birincisi, pahalıydı. Tam gün sokakta kuleye oturmaları ve halkı sabahları uyandırmaları için iki çalışan işe aldığınızı ve maaşlarını da komşulardan tahsil ettiğinizi düşünün.

Birincisi, zil sadece günde birkaç olayı işaret edebiliyordu. Bir arkadaşınızla bir öğle yemeği toplantısı düzenlemek istiyorsanız, kulenin yalnızca sizin için zili çalmasını bekleyemez; siz ona uymak durumunda kalırdınız. Öte yandan “saati ertele” gibi bir seçeneğiniz de bulunmaz ve zil başka bir anlam kazanırdı.

Son olarak, güneş saatleri hassasiyet problemleri yaşıyordu. Bulutlu bir günde, alacakaranlıkta ve öğlen vaktinde zamanı kesin olarak söylemek zorlaşıyordu.

14. ve 15. yüzyıllarda, Avrupa’nın başlıca şehirlerinin pahalı çan kuleleri, işlem maliyetlerini önemli ölçüde azaltan şık bir geliştirmeye gittiler: mekanik saatler.

Kalkınmaya sağlayan temel şey teknoloji ile bir kaçışa izin vermekti.

Mekanik saatte, sürtünmeyle kaybedilen enerjinin yerini almak ve zamanında tutmak için enerjiyi saatin sarkacına aktaran bir sistem mevcuttu. Sarkacın her bir dönüşü, saatin dişli hattının belirli bir miktarda ilerlemesine veya “kaçmasına” izin veren, tekerlek dişlisinin bir dişini serbest bırakıyordu. Bu, saatin kollarını sabit bir hızla ilerletiyordu. [6]

Erken mekanik saatlerin doğruluğu, artı veya eksi günde 10–15 dakikayı buluyordu ve açıkça kum saatinden daha az hassastı. Buna rağmen mekanik saatler yaygınlaşmayı sürdürdü.

Otomatik zil çalma özelliği, saatin her saat başı daha düşük maliyetle vurulabilmesi anlamına geldiğinden, etkinliklerin planlanmasını sadece şafakta, akşam karanlığında ve öğlen saatlerine yapmaya kıyasla çok daha kolay hale getiriyordu.

Ayrıca böyle mekanik bir düzenek vurulma zamanının doğru olduğuna dair daha güven vermesi beklenen alternatiflerine kıyasla çok daha güven arzediyordu. (İşçiler genellikle işverenlerin zil çalıcılarına çalışma gününü uzatmak için rüşvet verebileceğinden veya zorlayabildiğinden şüpheleniyorlardı ancak bu durum mekanik bir saatle çok daha zordu.)

Çan kuleleri tarafından yaygınlaşan mekanik saatler, adil (düşük güven maliyetleri) ve elverişli [7] (düşük transfer maliyetleri) bir zaman ölçüsü sağlamıştır. Çan kulesinde çalan her saat, başka bir saatle aynı olacak şekilde güvenilebilirdi.

Modern ekonomideki çoğu işçi, çalıştığı zaman diliminin bir saat, bir gün, bir hafta veya bir ay olmasına bağlı olarak zaman oranına göre para kazanır. Bu şu an mümkün, çünkü hem işveren hem de çalışanın hemfikir olduğu bir zaman ölçüsü vardır. Garajınızı bir saat boyunca basınçlı suyla yıkaması için birini kiralarsanız, işin kalitesi üzerinde onlarla tartışabilirsiniz, ancak bu kişinin garajda bir saat geçirip geçirmediğini kolayca anlayabilirsiniz.

Mekanik saatin ortaya çıkmasından önce, kölelik ve patronluk en temel ekonomik ilişkisiydi. İşçiler ustalarına veya lordlarına sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak zincirliydiler. [8]

İşveren çalışanlarına ücretlerinin öderken bir yandan da kaliteli hizmet üretmelerini teşvik etmek adına terfi, maaş artırma ve işten çıkarma gibi yöntemler kullanıyordu. [9]

Tarihin gösterdiği gibi, her iki tarafın da büyük bir verimlilik ve yaşam kalitesi artışı gerekliydi. [10]

Zaman geçtikçe, mekanik zamanın şimdiye kadar sadece imkansız değil, düşünülemez olan tamamen yeni bir ekonomik organizasyon ve verimlilik artışına sebep olduğu ortaya çıktı.

Yukarıda listelenen neredeyse tüm yeniliklere bakabiliriz — standartlaştırılmış ağırlıklar ve ölçüler, yelken, pusula, matbaa vb. — işlem maliyetlerini ve bunun sonucunda toplumu nasıl etkilediğine dair onlar için de benzer bir analiz yapabiliriz.

Birincil etki, koordinasyon ölçeklenebilirliği dediğimiz şeyin artmasıdır.

Koordinasyon Ölçeklenebilirliği

“Bütün kitaplarda yazan ve konuşmalarda ünlü insanlar tarafından tekrarlanan öğütlediği şey bir şeyleri yaparken düşünmemiz gerektiği ve neyi nasıl yaptığımıza hakim olmamız gerektiğidir. Ancak uygarlık, düşünmeden gerçekleştirebileceğimiz önemli operasyonların sayısını artırarak ilerler. ”

– Alfred North Whitehead

Yaklaşık 70.000 yıl önce, homo cinsinde altı ila on arasında tür vardı. Şimdi ise sadece bir tane var: Homo Sapiens. Neden Homo Sapiens, Homo Neanderthalensis gibi diğer türlere üstün geldi?

Homo Sapiens, koordinasyon kabiliyetleri nedeniyle üstün geldi. Koordinasyon, neokorteksdeki büyüklüğün artmasıyla mümkün oldu; bu, sadece tek tek kişiler olarak değil, büyük gruplar halinde birlikte çalışabilme yeteneğine yol açtı. Tek tek avlanmak yerine, gruplar daha büyük avları daha güvenli ve verimli bir şekilde avlayabilir ve alt edilebilir hala getirmeyi başaran Sapiensler galip geldi. [11]

Homo sapiens’in beyni, güvenebileceğimiz diğer insanların ağını genişleterek koordinasyon ölçeklenebilirliğini daha da artıran diğer dış yapıları icat edebileceğini kanıtladı.

Belki de bunların en önemlisi dildi, ancak mekanik saat de dahil olmak üzere o zamandan beri birçok başka icat geliştirdik.

Beyin büyüklüğünün artması, türlerimizi dört koordinasyon çağına yönlendirdi: Neolitik, Endüstriyel, Bilişim, Blockchain.

Neolitik Çağ: İş Gücünün Bölünmesi

İlk ekonomik devrim, avcı toplayıcı olarak insanların çiftçi olarak Homo Sapiens’e geçmesi oldu.

Avcı-toplayıcılar arasındaki koordinasyon ölçeklenebilirliği, 15 ila 150 kişi arasında değişme eğiliminde olan grubun büyüklüğü ile sınırlıydı. [12] Göçebe bir yaşam biçiminin terk edilmesi ve tarıma taşınması, uzmanlaşmaya ve kentlerin oluşumuna izin vererek ilk büyük değişime de ortam hazırlamış oldu.

Tarım, insanların ilk kez servet biriktirebilecekleri anlamına geliyordu. Çiftçiler daha sonra yemek için fazla miktarda ürün biriktirebilir veya bunları tarım ekipmanları, sepetler veya dekorasyonlar için takas edebilirlerdi. Sorun, bu servetin aniden çalınabilir olmasıydı yani çiftçilerin servetlerini korumaları gerekiyordu.

Neolitik toplumlar tipik olarak, Mancur Olson’un “sabit haydutlar” dediği temel olarak savaş lordları tarafından korunan çiftçi gruplarından oluşuyordu. [13] Bu, çok daha fazla uzmanlığın ortaya çıkmasına yol açtı. Çiftçiler servet biriktirdiler ve korunma için bazı savaş lordlarına ödeme yaptılar. Bunun gibi başka iş kolları için kalan paraları ile de yeni uzmanlıklara paha biçtiler.

10.000 kişilik bir şehir uzmana ihtiyaç duyuyor ama aynı zamanda gerekli nakit akışını sağlayarak uzmanlıklara ortam sağlıyordu.

Koordinasyon ölçeklenebilirliğinin sınırları 150’den binlere veya bazı durumlarda on binlere yükseldi. Bu insan mutluluğu için bir nimet değildi. Antropolog Jared Diamond, tarıma geçişi “insan ırk tarihindeki en büyük hata” olarak nitelendirir. [14] Bireyler için yaşam kalitesi azaldı: yaşam süreleri kısaldı, beslenme daha küçük ölçekte yapılıyordu ve hastalık daha yaygındı.

Ancak bu değişim karşı konulamazdı çünkü uzmanlık, bu değişimi benimseyen grupların sahip olmadığı baskınlara hükmetmek için çok daha fazla zenginlik ve güç yarattı. Özellikle askeri uzmanlık alanındaki ölçek ekonomileri ezici idi. Avcı-toplayıcılar rekabet edemedi.

Neolitik çağda Devlet, koordinasyon ölçeklenebilirliğinin sınırıydı.

Endüstriyel Çağ: İş Bölümü Dünya’yı Ele Geçiriyor

Şehir devletlerinin ile birlikte koordinasyon ölçeklenebilirliğinin sınırlarını daha da artıracak yeni bir icat ortaya çıkmaya başladı: PARA.

M.Ö. 630’da Lidya kralları birkaç gün çalışmanın karşılığı değerinde olacak, küçük, kolay taşınabilen madeni paralara olan ihtiyacı gördüler. Külçeleri standart bir boyuta getirdiler — küçük bir portre içerecek kadar— ve standart ağırlıklar belirlediler. Son olarak üzerlerine bir aslan başı amblemi koydular.

Bu, ticarette en fazla zaman alan (ve en yüksek işlem maliyetine yol açan) adımlardan birini ortadan kaldırmıştır: her işlem için altın ve gümüş ölçümleri yapılması. Tüccarlar aldatma konusunda endişe duymadan sikke sayısını kolayca sayabiliyordu.

Madeni paraların icat edilmesinden önce ticaret, büyükbaş hayvan sürüsü almak gibi büyük ticari işlemlerle sınırlıydı. Madeni paraların kolaylaştırdığı transfer maliyetinin düşmesiyle, Lidyalılar günlük yaşam gereksinimleri olan tahıl, zeytinyağı, bira, şarap ve odun gibi malların da ticaretini yapmaya başladılar. [15]

Aniden görülen işlemlerle sağlanan çeşit ve bolluk, başka bir yeniliğe yol açtı: perakende pazarı.

Önceden, alıcıların ihtiyaç duydukları mallar için satıcılarının evine gitmesi gerekiyordu. Zeytinyağına ihtiyacın varsa, almak için zeytinyağcının evine doğru yürümek zorunda kalırlardı. Madeni paralardan sonra gerçekleşmeye başlayan ticaret miktarıyla birlikte, merkezi bir pazar ortaya çıktı. Küçük tezgahlar, her bir tüccarın belirli bir ürünle (et, tahıl, mücevher, ekmek, kumaş vb.) öne çıktığı şekilde dolmaya başlamıştı. Halk, zeytinyağcının evine gitmek zorunda kalmak yerine, bu pazarlarda toplu alışveriş fırsatı bulmuşlardı.

Lidya’daki bu perakende pazarı; Yunan agorasına, Avrupa’daki Ortaçağ pazar meydanlarına, banliyö alışveriş merkezine ve sonunda çevrimiçi alışveriş merkezlerine uzanan (Amazon ve Google) bir yol izlendi. Piyasalar, MÖ 7. yy gibi erken bir tarihte ortaya çıkmış olsa da, 18. yüzyılda Endüstri Devrimi ile süre gelen deneyim ve ihtiyacı ileri taşımayı başardılar.[16]

Dünya piyasalarının etkisini detaylı olarak tanımlayan ilk kişi Adam Smith oldu. Piyasalar, emek dağılımını sadece kendi içinde değil, siyasi birimler arasında teşvik etmeyi de mümkün kılıyordu. İhtiyaç duydukları tüm malları üreten her şehir veya ülke yerine, farklı siyasi varlıklar emeği daha da bölebilirdi. Koordinasyon ölçeklenebilirliği, politik sınırların ötesine geçmeye başlamıştı.

Coase’e geri dönersek, firmalar “yapmanın” maliyeti “satın alma” maliyetine eşit olana kadar büyüyecek veya küçülecektir. Bu Endüstri çağında, işlem maliyetleri idari ve yönetsel koordinasyonu (yapım) piyasadaki çoğu sektördeki koordinasyondan (alımdan) daha verimli kılarak büyük firmaların yükselişine neden oldu.

Sanayi şirketlerinin “zanaatkar” kişilere göre en büyük verimlilik kazancı, seri üretim tekniklerini kullanarak daha düşük kalitede daha yüksek miktarda ürünler üretebilmeleriydi. Bu, yalnızca tedarik zinciri boyunca standartları uygulayabilmeleri durumunda mümkündü.

Sanayi döneminde, tedarik zinciri aşırı derecede parçalandı. Tüm parçaları firmaya getirerek, dikey olarak bütünleşmiş büyük bir şirket daha verimli olabilirdi. [17]

Örnek olarak, 1860’larda ve 1870’lerde, Carnegie Corporation, demir cevherine güvenilir bir şekilde erişebilmesini sağlamak için çelik satın aldı ve çelik yapmak için gereken kok kömürünü aldı. Memba tedarikçileri güvenilir değildi ve standartlaştırılmamıştı. Carnegie Corporation, tüm tedarik zincirine sahip olarak üretim maliyetini düşürebilirdi.

Neredeyse her sektörde durum buydu. Bir çatı ve bir koordinasyon sisteminin altına birçok ayrık varlık getirerek, daha fazla ekonomik verimlilik elde edildi ve çok birimli işletme şirketi küçük, tek birimli teşebbüsün yerini aldı, çünkü idari koordinasyon iş başına düşen işlem maliyetleri sayesinde daha yüksek verimlilik sağladı. Ölçek ekonomileri gelişti.

Piyasalarla birbirine bağlanan büyük firmaların bu sistemi koordinasyon ölçeklenebilirliğini büyük ölçüde arttırdı. Büyük çok uluslu şirketler politik sınırları aşabilir ve daha verimli mal ve hizmet sağlayabilirdi.

Henry Ford’un dünyasında, yapım maliyetinin satın alma maliyetine eşit olduğu nokta oldukça büyüktü. Ford, 1917–1928 yılları arasında Detroit’in hemen dışındaki Rouge Nehri’nde, demir cevheri ve kauçuğu alarak araba üreten bir fabrika kurdu. Fabrikanın zirve döneminde 100.000 çalışanı vardı. Bu ölçek ekonomileri, Ford’un bir otomobilin maliyetini önemli ölçüde düşürmesini sağlayarak orta sınıfın bir otomobil sahibi olmasını mümkün kıldı. [18]

Carnegie’de olduğu gibi, Ford tedarikçi ağlarının ortaya çıkması ve güvenilir bir şey haline gelmesi biraz zaman aldığını da öğrendi. 1917’de, her şeyi kendi başına yapmak, uygun fiyatlı bir otomobil yapabilmek için ihtiyaç duyduğu ölçeği elde etmenin tek yoluydu.

Bu modelin sonuçlarından biri, endüstriyel işletmelerin başlangıçta büyük maliyetler gerektirmesiydi.

Herhangi bir girişimcinin, Ford ile rekabet edebilecek kadar büyük ve verimli bir fabrika inşa etmesi için benzer miktarda büyük bir sermaye ile başlayarak, rekabet edebilecek şansı yaratması gerekiyordu.

Çalışanlar için ise bu, bir elektrik mühendisi veya bir sigortacı gibi özel bir rolü olan birinin serbest işletmeler veya küçük işletmeler için çalışmadığı anlamına geliyordu. Ürün üretmenin en etkili yolu büyük kuruluşlarda olduğundan, uzman işçiler Ford, AT&T veya Chase Bank gibi büyük kuruluşların içinde çalışarak en fazla geliri elde edebilirlerdi.

Sanayi çağının zirvesinde, iki baskın oluşum vardı: firmalar ve piyasalar.

Firma içindeki çalışmalar, yüksek işlem maliyetlerinin varlığında ekonomik olarak daha verimli olan daha fazla organizasyon ve uzmanlaşmaya sebep oldu.

Piyasalar daha karışık ve daha az organize olmuş, aynı zamanda daha motive edici idi. Henry Ford piyasaya girdi ve rakiplerinin hepsinden daha iyi bir dokunuş yaptı; tek sorun piyasada başka Ford’lara yer olmamasıydı.

Bu, 20. yüzyılın ikinci yarısında bozulmaya başladı. Ford artık fabrikalara girdi olarak gelen demir cevheri ve kauçuğu almakla kalmıyor, aynı zamanda geniş bir yukarı havza tedarikçileri ağına da sahip olmaya çalışıyordu. Otomobil parçalarının tasarımı ve üretimi ise artık uzun bir tedarik zincirinde gerçekleşiyordu.

Bunun bir nedeni, tedarikçi ağlarının daha standart ve güvenilir hale gelmesidir. Ford artık birtakım parçaları ve fren balatalarını, üretebildiğinden daha verimli bir şekilde satın alabilmeye başlamıştı. Tedarik zincirindeki her şirket en iyi bildikleri şeye odaklanır ve rekabet onları sürekli olarak gelişmeye zorlar.

1880’lere gelindiğinde, Carnegie’de kok fırınlarını şirket içinde çalıştırmak bağımsız bir kaynaktan satın almaktan daha pahalıydı, bu yüzden kok fırınları satıldı ve açık pazarda satın alındı. Daha standart hale getirilmiş ve güvenilir üretim teknolojisi biçimindeki azaltılmış işlem maliyetleri, hem Ford hem de Carnegie şirketinin Coase’in teorisinin önerdiği gibi küçülmesine neden oldu.

İkinci sebep, eğer işbirliği yapan şirketler ağını kullanarak bir araba üretmek istiyorsanız, katılımcıların çabalarını koordine edebilmelisiniz. Bunun içinse en iyi yöntem ağdakiler arasında iletişim teknolojisi ve interneti en iyi şekilde kullanmanızdır. Bilgisayarlar, Coase’in iddia ettiği işlem maliyetlerini şüphesiz azaltıyordu. Bu sebeple kısa bir sürede temel bir değişik unsuru haline geldi. [20]

Bilgi İşlem (Bilişim) Dönemi: Yazılım Dünya’yı Ele Geçiriyor

Bilgisayarlar ve üzerlerine inşa edilen yazılım ağları düşük işlem maliyetlerinden kaynaklanan yeni bir ekonomik mantığına sahipti.

Amazon, Facebook, Google, Uber ve Airbnb gibi internet şirketleri, katılımcıların platformlarındaki işlem maliyetlerini düşürdü. Bu platformların etkilediği endüstriler için, “yapma” ile “satın alma” arasındaki çizgi satın almaya doğru kaymıştı. Sahip olma ve kiralama arasındaki çizgi ise kiralamaya doğru ilerliyordu.

Öncelikle bu, nirengi maliyetini (bir hizmetin kalitesini bulmanın ve ölçmek) ve transfer maliyetini (mal veya hizmet için pazarlık yapmak ve bir sözleşme güvenliğini sağlamak) azaltmak anlamına geliyordu.

İşlem maliyetleri temelde iki nedenden ötürü düşmüştü. Bunlardan bir tanesi, Uber ve Airbnb gibi servislerin var olmasını mümkün kılan akıllı telefonların yaygınlaşmasıydı. Diğeri ise ekonominin artan dijitalleşme süreciydi. Dijital ürünlerin hem bulmak hem de hizmetin kalitesini ölçmek daha kolaydı (web sitesinin her gün kaç ziyaretçi aldığını ve ziyaretçilerin orada kaç saniye bulunduğunu ölçmek mümkün).

Transfer maliyetlerindeki büyük gelişme, eşleştirmenin sonucuydu: Karşılıklı yarar sağlayan ticari veya perakende anlaşmaların müzakerelerinin bir araya getirilmesi ve kolaylaştırılması bu platformlarda çok etkili şekilde gerçekleşiyordu.

Popüler restoran incelemesi uygulaması Yelp’i ele alalım. Yelp, restoranlar, kafeler ve barlar gibi küçük işletmelerin son derece hedefli bir gruba reklam vermelerine izin veriyor: restorana gelebilecek kadar yakın ve bazı ilgili terimleri arayan kişiler bu işletmelere erişebiliyor. Nashville’deki bir barbekü restoranı, yalnızca arama kutucuğuna “barbekü” gibi sözcük yazan insanlara reklam gösterebiliyor. Bu, müşterilerin ilgisini çekmek için radyo veya televizyon reklamları vermeyi göze alamayan küçük işletmelere kendileri için pazarda alan yaratma ve doğrudan hedef kitleye ulaşma fırsatı veriyordu.

Ayrıca çevrimiçi müşteri incelemelerinin varlığı, tüketicilere restoranı değerlendirmek için daha güvenilir bir yol da sunuyordu.

Amazon, Facebook ve Google dahil tüm internet firmaları, bir pazar oluşturarak ve işlem maliyetlerini düşürmek için o pazarın kurallarını standartlaştırarak yeni servis sağlayıcılara olanak sağlamıştır. [21]

“Paylaşım ekonomisi”, tüketicilerin deyimi ile “kira ekonomisi” ve üretici perspektifinden “gig ekonomisi” olarak adlandırılır. Avantajların çoğu, tam zamanlı olarak çalışmak yerine başkalarının zamanını “kiralamak” da dahil olmak üzere, tüketicilerin düşük işlem maliyetleri ile geniş kitlelere ulaşmasına imkan veren platformlara ulaşması anlamına gelir.

Uber sürücüsü olmak taksi şoförü olmaktan, Airbnb’de ev kiralamak ise otel sahibi olmaktan daha kolaydır. Ürününüzü Amazon’dan getirmek Walmart’tan almaktan daha az uğraştırır. Küçük işletmenizin Yelp, Google veya Facebook’ta reklamını yapmak bir reklam panosunda, radyoda veya TV’de reklam vermekten daha etkili, kolay ve ucuzdur.

İnternetten önce, üreticilerin aklında ürünlerini yerel pazarlarda satma düşüncesi vardı ki bu çok küçük bir etki alanında mücadele etmek demekti. Walmart’a girmeye çalışmak düşüncesi ise önemli bir fon ve üretim gücü olmadan imkansızdı. Bir başka seçenek olarak Walmart’a ürün tedarik eden bir firmaya çalışmak yolu da tercih edilebilirdi ancak bu durumda da kar miktarı azalıyordu.

İnternette ise üreticiler ulusal veya uluslararası dağıtım yapmaya başlayabilirlerdi. Amazon veya Google’ın arama motoru sonuç sayfasının “raf alanı” Walmart’ın raf alanından çok daha erişilebilirdi.

Sonuç olarak, bazı yüksek uzmanlık gerektiren rollere sahip kişiler için firmalardan tamamen bağımsız çalışmak mümkün oldu. Ürün tasarımcıları ve pazarlamacılar, ürünleri internet üzerinden satabilir (fiziksel ürünler için çoğunlukla Amazon ve Alibaba) ve bir kurum içinde yapabildikleri kadar veya daha fazlasını yapma potansiyeline sahip olabilirlerdi.

Bu grup motive olmuş durumda çünkü maaşları doğrudan kaç ürün sattıklarına bağlı. Toplayıcılar ve internet, küçük işletmelerin ve bireysel girişimcilerin varlığını tarihsel olarak ekonomik açıdan yetersiz veya imkansız kılan işlem maliyetlerini düşürebildi.

Sonuçta, internetin dokunduğu sektörlerin sayısı da arttıkça, büyük internet firmalarının daha önce erişilemeyen niş kesimlerine ulaşmak için kullanabilen pazarlar haline gelmesi ile önlerinde uzun bir kuyruk oluştuğunu [22] gördük.

Yüksek fiyatlı ürünler niş pazarlar oluştururlar. Fiyatlar yüksek ama müşterilerin sayısı azdır.
Düşük fiyatlı ürünler ise hatta bedava olabilirler) çok sayıdaki tüketici ile buluşurlar. Bu durumda iş modeli ölçeklenerek büyür.

Önce

Sonra (Platform-Piyasaları)

İşletme

Platform

Uzun Dönem

Walmart ve perakendeciler Amazon Niş ürün tasarım ve üreticileri
Taksi firmaları Uber Ekstra koltuğa sahip sürücüler
Otel Zincirleri Airbnb Ekstra odası olan ev sahipleri
Geleneksel Medya Google ve Facebook Küçük çevrimdışı ve büyük çevrimiçi mecralar

Endüstriler için koordinasyon ölçeklenebilirliği çok daha büyüdü ve mikro-çokuluslu işletmelerin ortaya çıktığı bir internet devrimi gerçekleşti. Yarım düzine insandan oluşan küçük işletmeler Çin’de üretim yapabiliyor ve Kuzey Amerika’da ürünleri dağıtabiliyordu. Bunu yaparken Avrupa ve Asya’dan insanlar çalıştırabiliyor ve görev bazlı insanları işe alabiliyorlardı. Bu tür dış kaynak kullanımı ve yarattığı ekonomik verimlilik daha önce büyük şirketlere varoluş sebebi veren büyük organizasyonlar gibi görülürken artık bireysel kabiliyet alanındaydılar.

Sonuç olarak, tüketiciler toplayıcıların ve küçük işletmelerin ekosisteminden daha ucuz, ancak daha kişiselleştirilmiş ürünler satın aldılar.

Bununla birlikte, paylaşım ekonomisi hala genel ekonominin küçük bir bölümünü temsil ediyor. Şimdiye kadar yapılanlar, önümüzdeki birkaç on yılda yapılacakların sadece küçük bir kısmı.

Yine de, Munger’in “Yarın 3.0” olarak adlandırdığı bir dünya hayal etmeye başlayabiliriz. Yeni dairenize bazı rafları asmak için bir matkaba ihtiyaç duyduğunuzu düşünün. Akıllı telefonunuzda bir uygulama açacak ve “kiralık matkap” seçeneğine dokunacaksınız. Özel bir drone bir matkabı dairenize teslim edecek ve telefonunuz “teslim edildi” uyarısını bildirim olarak alacak. İşiniz bittiğinde yakındaki başka bir otonom araca bir mesaj gönderecek ve geçen süre bazında kiralama ücretini internet üzerinden ödeyeceksiniz. Bu, elbette, matkaplarla sınırlı değil; testere, meyve kurutucusu, ekmek makinası veya fritöz. Aklınıza ne tür bir servis gelirse.

Neredeyse hiçbir şeye sahip olmayacağız ama neredeyse her şeye erişebileceğiz.

Yine hayal kuralım. Siz veya komşularınızın, muhtemelen geleneksel anlamda bir işiniz var. Gerektiği gibi maaşlı çalışıyor, prim alıyor, vardiya değiştiriyor veya belki de birkaç küçük işletme işletiyorsunuz. Günlük işlerinizi bitirdikten sonra, bilgisayarınızda oturup, hangi iş isteklerinin açık olduğunu ve yeni bir grafik tasarlama veya bir müşterinin aylık mali tablolarında yardımcı olma gibi işlerin sizlere ne kadar kazandıracağını görebilirsiniz.

Bu transfer maliyetlerinin çarpıcı bir şekilde düştüğü dünya, tüketicilerin kiralayarak işlerini gördüreceği ve çalışmak isteyenler için görev bazlı yeteneklerini kullanabilecekleri bir piyasa oluştuğu anlamına geliyor.

Şu an ilerlediğimiz dünya bu ve tüm firmalar bu sisteme evrilmeye çalışıyor.

Peki ya güven maliyeti?

Bilgisayar çağında en çok etkilenen konunun düşük güven standardı olduğunu söyleyebiliriz. Amazon’dan sipariş verdiğiniz uyku maskesi düşündüğünüz kadar kaliteli değilse, bu bir ölüm kalım meselesi değildir. Peki daha büyük bir şey sipariş verdiyseniz? Güvenin şart olduğu durumlar için ne yapacağız.

İşte son aşama: Blockchain.

Blockchain Dönemi: Blockchain Dünya’yı Ele Geçiriyor

Güvenin en önemli olduğu bir alan paradır. Dünyadaki insanların çoğu, nakit paranın [23] güvenilir olmama ihtimalini düşünmüyor çünkü çoğumuz hayatlarımızda çok da kötü bir kriz yaşamadık. Büyük para devalüasyonları da dahil olmak üzere, kriz yaşamış olanlar için, paranızın yarınki değerine güvenmek önemli bir iştir.

Arjantin ve özellikle Venezüella gibi ülkelerin vatandaşları, bitcoin’i tasarruf aracı olarak benimsemekte daha hızlı davrandılar, çünkü ekonomik tarihleri ​​nakite olan güven sarsıntıları ile doluydu.

Kötü yönetim nedeniyle, Venezuela’da enflasyon oranı 1973’ten 2017’ye kadar yüzde 32,42 kadar yükseldi. Arjantin ise daha da kötüydü; Buradaki enflasyon oranı 1944 ile 2017 arasında ortalama yüzde 200,80 kadardı.

Kuzey Amerika ve Avrupa’nın hikayesi elbette farklı. Bu ülkelerde 20. yüzyılın ikinci yarısında para politikası istikrarlı olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından çıkan Bretton Woods Anlaşması, dünyanın para politikasının çoğunun ABD’nin elinde toplanmasına neden oldu. Öre yandan Avrupa güçleri, ABD doları altın tarafından desteklendiği için kısmen güçlendiler. Çünkü Amerikan doları fiziki olarak sınırlı miktardaki altına bağlıydı. Para arzını, daha fazla altın rezervlerine girmeden hızla genişletemezlerdi.

1973’te Nixon’daki altın standardının terk edilmesiyle para ve para politikası üzerindeki kontrol tarihsel olarak küçük bir merkez bankasından güçlü siyasi ve finansal liderler grubuna geçti. Artık kimse altın tarafından kısıtlanmıyordu.

Temel olarak, bugün ABD dolarının değeri güvene dayanır. Cebinizdeki dolarları destekleyen herhangi bir altın kasada bulunmaz. Günümüzde nakit para birimlerinin çoğu değere benzer şekilde sahiptir çünkü piyasa ABD para politikasından sorumlu yetkililerin ekonomiyi sorumlu bir şekilde idare edeceğine güvenmektedir.

Para politikasının etrafındaki tartışmalardan biri, dünyadaki paranın pahalı sanat ve maun raflarında ile dolu karanlık bir odada Fountainhead sigara purolarını içen ve büyük deri kanepeler üzerinde oturdukları hayal edilen bir küçük bir grup elitist iktidar komisyoncusu tarafından yönetiliyor olduğu düşüncesidir. Bu grup belirsiz finansal manevralarla dünya ekonomisine yön vermektedir.

Oldukça olumlu bir grup, bu sistem altında son yarım yüzyılın ekonomik refahına işaret eder ve düzenin sorgulanmasına karşı çıkar.

Siyasi bilim profesörü Bruce Bueno de Mesquita tarafından sunulan düşünce, nakit paraya dayalı ekonomide yaşanan gerginliği harika şekilde anlatıyor: “Demokrasi diktatörlükten daha iyi bir yönetimdir. Başkanlar diktatörlerden daha iyi insanlar oldukları için değil; yalnızca ellerinde daha az güç tuttukları için.”

Bueno de Mesquita Seçmenler Teorisi’ni dile getirir. Seçmen, hükümette etkisi olan kişilerin sayısını ve dolayısıyla gücün dağıtılma derecesini belirler. Bir diktatörlüğün seçmeni çok küçük olma eğilimindedir: diktatör ve birkaç yardakçısı. Demokraside ise seçmen çok daha fazladır ve güç dağıtılmıştır. Yasama, yargı ve yürütme iradesi dağıtılmıştır.

Tarihsel olarak, seçmenin büyüklüğü, hükümet sisteminin etkinliği ve sağlamlığı arasında bir ilişki vardır. Buna “Seçici Spektrum” diyelim.

Diktatörlükler demokrasilerden daha etkili olabilir çünkü karar vermeleri için çok sayıda insanın desteği gerekmez. Öte yandan demokrasiler, daha sağlam kararları daha yavaş alırlar, ancak verimlilik bu yönetimde daha fazladır.

Muhafazakarlar ve ilericiler, seçtikleri temsilcilerinin ne kadar az iş yaptığını görürler; ancak muhalefetin iktidardakinden daha az şey başardığını görünce mutlu olurlar. Tek taraflı güce sahip tek bir birey, “kontroller ve dengeler” hükümetinden çok daha fazlasını başarabilir. Bir hükümetin uzun vadeli sağlığı, sağlamlık ve verimlilik arasındaki dengeyi yakaladığı anlamına gelir. Seçmen sayısı ne çok az olup kişisel imtiyazlar ve bireysel amaçlar ile yönetilen bir diktatörlüğe sebep olmalıdır; ne de çok fazla olarak karar mekanizmasını olması gerekenden çok daha yavaş ve etkisiz hale getirmelidir.

Merkezi verimlilik ve merkeziyetsiz sağlamlık arasındaki bu verimlilik tartışması birçok alanda daha var. Firmalar, seçmenlerin büyüklüğünü dengelemeye çalışırlar; bu nedenle, hesap vermek için kurullar kurar (örneğin, bir yönetim kurulu ve hissedar oyu), ancak kurullarda bir pazarda rekabet etmeyi imkansız kılacak kadar fazla kişi olmaz — ve buna ek olarak çoğu kararı elinde toplayarak bir CEO görevlendirirler.

Birkaç kişi — örneğin merkez bankalarının başkanları, devlet liderleri, şirket CEO’ları, egemen servet fonları ve emeklilik fonları gibi büyük finansal varlıkların liderleri — ciddi değişim fısıltılarıyla bile küresel pazarları ve politikaları hareket ettirebilirler. Verimlilik adına bu tür merkezileşme bazen potansiyel olarak çarpıcı sonuçları olan uzun geri besleme döngülerine yol açabilir.

Başka bir deyişle, kısa vadede etkili görünenlerin çoğu verimli olmayabilir, ancak bir yerlerde riski gizleyerek bir patlama potansiyeli yaratır. Büyük bir seçmen kısa vadede daha az verimli çalışıyor gibi görünmekte, ancak uzun vadede daha sağlam olabilmekte ve uzun vadede daha verimli olabilmektedir. Kaplumbağa ve Tavşan’ın bir hikayesi: yavaş ve istikrarlı olmak ilk kısa vadede kaybedebilir, ancak sonunda yarışı kazandırabilir.

Başlangıçta, Bitcoin Vardı

Ekim 2008’de, Satoshi Nakamoto takma adını kullanan anonim bir kişi ya da grup, bir mail grubuna bitcoin adlı yeni bir sistemi açıklayan bir e-posta gönderdi. Son cümleler makaleyi özetliyor:

“Elektronik işlemlerde güvene dayanmayan bir sistem oluşturduk.”

Ağ birkaç ay sonra Ocak 2009’da ağ çalışmaya başladığında, The London Times gazetesinde manşet şuydu:

“The Times 03 / Jan / 2009 Şansölye, bankalar için ikinci kurtarmanın eşiğine geldi.”

O sırada Satoshi’nin aklından neler geçtiğini kesin olarak bilemesek de, en olası açıklama Satoshi’nin 2008 Küresel Mali Krizine sebep olduğu bilenen küçük karar grubuna bir yanıt verdiği yönündedir.

Bir kurtarma sistemi gibi para sistemi hakkında etkili kararlar almak yerine, tek bir bireye bağlı olan Satoshi, bitcoin’i daha sağlam bir parasal sistem olarak ve tek bir bireyin kontrolünün ötesinde daha büyük bir seçmene ihtiyaç duyduğunu savundu.

Fakat neden yeni bir para biçimi yarattı? Tarih boyunca, bireylerin uluslarının para politikasına itirazlarını göstermelerinin en yaygın yolu, devletin çıkardığı para biriminden daha iyi yönetildiğine inandıkları altın, gümüş ya da hayvancılık gibi bazı emtialar için işlem yapmaktı.

Özellikle altın, bir ana sebepten dolayı yaklaşık 6.000 yıldır bir para şekli olarak kullanılmıştır: stok-akış oranı. Yerkabuğunda birikimi oldukça zor olan Altın kendi arzı kendi belirleyen güvenilir bir değerdi. Son birkaç yüz yıldaki tüm teknolojik değişikliklere rağmen, bu, belirli bir yılda yeni altın miktarının (akış), çok az değişmesi ile güven kazanan bir gerçekti.

Sonuç olarak, toplam altın arzı yılda yüzde 1–2’den fazla artmadı. Venezuela’nın yüzde 32,4 enflasyonu ve Arjantin’in yüzde 200,80’lik enflasyonu ile karşılaştırıldığında, altın enflasyonu çok daha düşük ve daha tahmin edilebilirdi.

Seçim Teorisi’nin merceğinden bakıldığında, altının veya diğer emtia para formlarının daha büyük bir seçmen kitlesine sahip olduğunu ve devlet tarafından verilen nakit para birimlerinden daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde, bir demokrasideki daha geniş bir paydaş grubu, herhangi bir politikacının eylemlerini, altının kısıtladığı hükümetlerin jeolojik özelliklerini ve para politikalarını kısıtlamaktadır.

Bu kısıtlamaların “iyi” veya “kötü” olup olmadığı hala tartışma konusudur. Ana akım iktisadın görüşü haline gelen Keynesyen iktisat okulu, John Maynard Keynes’in, altın standardına olan bağlılığı ve hükümetlerin para politikasını yönetmesi gerektiğini belirttiği Büyük Buhran’a tepkisinden dolayı ortaya çıktı.

Avusturya ekonomi okulları, insan davranışının matematikle doğru bir şekilde modellenemeyecek kadar saçma olduğuna ve asgari hükümet müdahalesinin en iyisi olduğuna inanıyor. Müdahale girişimleri dengesizleştirici olabilir ve enflasyona yol açabilir, bu nedenle altın standartlarına bağlılık uzun vadede daha iyi bir seçenektir.

İyi niyetle ele alındığında, bu okullar Seçici Spektrumu’ndaki ideal nokta hakkında farklı inançları temsil eder. Keynesçiler, devlet yetkililerine para politikasında çok sağlamlıktan ödün vermeden daha fazla kontrol sağlayarak daha fazla verimlilik sağlanabileceğine inanıyorlar. Avusturyalılar, kısa vadeli verimlilik kazanımlarının sistemin uzun vadeli sağlığı için gerçekten büyük riskler yarattığını savunuyorlar.

Para olarak bakıldığında, bitcoin birçok Avusturya düşüncesine benzer özelliğe sahiptir. Avusturya’nın düşüncesine yakın bir şeyi somutlaştırır ve monetarist ideal para bakış açısına sahiptir. Birincisi, tam olarak kaç bitcoin oluşturulacağını (21 milyon) ve bunların yaratılma oranını biliyoruz. Altın gibi, bunu değiştirme kabiliyeti tahmin edilebilir bir stok-akış oranı vererek ve şişirilmeyi oldukça zorlaştıran, tek veya küçük bir grup insanın kontrolü dışında gelişen bir değer yaratacaktır.

Altına benzer şekilde, çekirdek bitcoin protokolü, verimlilik açısından da büyük avantajlar sağlıyor. [25]

Bununla birlikte, bitcoin altının sahip olmadığı ve nakit paranın avantajı olarak görülen iki temel özelliğine sahiptir — bölünmesi ve taşınması çok kolaydır. Singapur’daki biri Kanada’daki birine bir saatten az bir sürede 1 / 100’lük bir bitcoin gönderebilir. Altın çubuğun 1 / 100’ünü göndermek doğal olarak biraz daha zordur.

Bilim kurgu yazarı Neal Stephenson, 1998 tarihli Cryptonomicon adlı kitabında, bireylerin tüm servetlerinden vazgeçmeden totaliter rejimlerden kaçmaları için bir yol yaratmak isteyen Holokost mağdurlarının torunları tarafından oluşturulan bitcoin benzeri bir para hayal etti. Yahudilerin Almanya’dan altın külçelerini taşıması imkansız olmasa da zordu, fakat tek yapmaları gereken 12 kelimelik bir şifre ifadesini hatırlamak olsaydı tarih ne kadar farklı olabilirdi?

Bu şekilde bakıldığında, bitcoin güvenlik ve verimlilik arasında potansiyel olarak daha iyi bir denge sunuyor. Programlı olarak tanımlanmış olan tedarik programı, enflasyon oranının altından düşük olacağı (daha güçlü), dijital niteliğinin ise her türlü geçerli para birimi kadar bölünebilir ve taşınabilir hale getireceği anlamına gelmesi (daha verimli) kitlelerden destek bulmasını sağladı.

Madencilik (iş kanıtı sistemi) ve kriptografi (blockchain dahil) için çok çeşitli ekonomik teşvikler kullanan bitcoin, bireylerin ihtiyaç duymadan hem açık (hem pazar gibi) hem de koordine (firma gibi) bir ağa girmelerine izin verdi.

Başka bir deyişle, bitcoin, bir varlık grubu tarafından kontrol edilmeden piyasayı yönlendirilmeye giden ilk para örneğidir. Şifreli para birimi sahip olanların kendini temsil ettiği özgür bir altyapı üzerine kuruludur.

Bitcoin var olsun veya olmasın, Pandora’nın Kutusu artık açıldı. Aynı şekilde hesaplamalar ve internet, ekonominin yenilmesi için yeni alanlar açtı, blockchain ve kripto para birimi teknolojisi piyasaları ele geçirmeye başladı ve asla durmayacak.

Açık (Public) Blockchainlerin Geleceği

Bitcoin, elektronik para formları arasında benzersizdir, çünkü hem güvenilirdir hem de büyük bir kitle tarafından korunur.

Güvenin işlem maliyetini azaltmanın, aynı temel teknolojinin başka alanlarda açık ağlar geliştirmek için kullanılmasına ortam sağlayacağını merak etmeye başlayan bir grup var. [26]

Bir grup, parasal maksimalistler, kullanım alanının genişlemeyeceğini düşünüyor. Onlara göre, bitcoin gibi public blockchainler yalnızca para olarak yararlı olacak çünkü orası güvenin en önemli olduğu alan ve böylece başka bir şeye ihtiyacınız kalmıyor. Siyasi kaostan kaçan mülteci için bir işlemin bir saat sürmesi ve 10$ hatta 100$‘a mal olması umurunda değil. Onlar için tek gerekli olan sansüre dayanıklı servet aktarımına kavuşmak.

Bugün olduğu gibi Bitcoin, herhangi iki tarafın merkezi bir aracıya güvenmeksizin işlem yapmasına izin vererek ve kararsız siyasi durumdaki bireylerin servetlerini saklamalarına izin vererek koordinasyon ölçeklenebilirliğini artırmaktadır.

Yine bir başka düşünce ise blockchainin güvenilir bir defterin ilk örneği olduğu ve onu taklit edebilen diğer defterlerin de olacağıdır.

Özünde, para sadece bir defterdir. Kişisel banka hesabınızdaki para miktarı, gelen tüm işlemlerin (maaş, mevduat vb.) ve çıkan tüm işlemlerin (kira, bakkaliye vb.) bir listesidir. Hepsini bir araya getirdiğinizde, hesabınız için bir bakiye elde edersiniz.

Tarihsel olarak, bu defter bankanız gibi tek bir varlık tarafından sağlandı. ABD doları durumunda, ABD hükümetinin piyasaya ne kadar para basıp piyasaya sürdüğü ve piyasadan ne kadar geri kazandığına bakıldığında artı ve eksiler defteri dengede tutuyordu.

Bir Defter Başka Ne Olabilir?

Cevap “hemen hemen her şey” dir. Hükümetler ve firmalar sadece bir defter grubu olarak görülebilir. Hükümetler vatandaşlık defterlerini, pasaportları, vergi yükümlülüklerini, sosyal güvenlik haklarını ve mülkiyeti elinde tutarlar. Firmalar ise istihdam defterlerini, varlıkları, süreçleri, müşterileri ve fikri mülkiyeti korurlar.

Ekonomistler bazen şirketleri “sözleşmelerin bir eki” olarak adlandırırlar. Firmanın değeri, bu sözleşmelerden ve “şirketin defteri” içinde nasıl yapılandırıldıklarından gelir.

Mekanik zaman tamamen yeni bir ekonomik organizasyon kategorisi açmıştı. Ticaretin çok uzak mesafelerde senkronize edilmesine izin veren bu sistem olmasaydı— mekanik zaman olmadan demiryolu olmazdı — Endüstri Devrimi de olmazdı. İnsanları kölelikten kurtaran yeni çalışma biçimleri için mekanik saat kullanıldı. [27]

Aynı şekilde, açık blockchainler, onları yönetmek için merkezi bir firmaya ihtiyaç duymadan güvenilir olan defterlere sahip olmayı mümkün kılabilir. Bu, güven işlem maliyetini azaltarak, çizgiyi “satın alma” yerine “kiralamak” lehine ilerletmeye devam eder.

Girişimciler, bu işlevselliğe ihtiyacı olan herkes için değerli bir uygulama yazıp yayınlayabilirler. Örneğin bakiyeler mikro ödemeleri cüzdanlarında toplanır. Bir ürün tasarımcısı tasarımlarını internete yüklediğinde tüketiciler 3D yazıcılarına basmak için hemen indirebilirler ve sonuçta ödeme kripto para ile gerçekleşir. [28]

Bitcoin’in ilk 10 yılı boyunca bu mümkün olmadı. Bir blockchain kullanmak, güvencenin işlem maliyetini her ne pahasına olursa olsun en aza indirmeyi amaçlıyordu, ancak bu her zaman böyle işlemedi. Bitcoin ve diğer kripto ağlarının sağladığı güvenden ödün vermeden daha fazla işlem yapılmasını sağlayan farklı teklifler oluşturulmuştur.

Blockchain kullanmanın en iyi yolunun ne olduğu konusunda oldukça farklı görüşler var. Genellikle Web 3 / akıllı sözleşme platformu / Ethereum gibi ayrışan gruplar, temel katmanda hızlı bir şekilde ölçeklendirmenin gerekli olduğunu ve diğer grupların ölçeklemenin yavaş olması sebebiyle efektif uygulama üretimine geçemediğini belirtiyorlar. Bu grupların süreci hızlandırmak için feragat etmek istedikleri şeyler var. Örneğin blockchainin (bitcoin özelinde) sansüre dayanıklı doğasını feda etmeyi teklif ediyorlar. Keynesyen ve Avusturyalı para politikası görüşleri arasındaki tartışma gibi, bu görüşler de Seçmen Spektrumunda optimal tradeoff noktasıyla ilgili farklı inançları temsil ediyor. Ancak, her iki grup da bu yöntem ile çok fazla güvenden ödün vermeden blockchainlerin daha ölçeklenebilir hale getirilmesinde önemli ilerleme kaydedileceğine inanıyor.

Public blockchainleri, merkezi sağlayıcılar olmadan kullanıma izin verebilir. Buna rağmen bazı kullanım durumları için public blockchainlerin kurumlar içerisinde kullanılmaya başlanması gerektiği düşüncesi gittikçe daha baskın hale geliyor. Ölçeklendirilme ile ilgili yaşanan sorun kurumların bu alanda öncü bir rol oynayacağı görüşünü kuvvetlendiriyor.

Sonuçta toplum dediğimiz şey, örtüşen ve etkileşime giren bir defter dizisidir.

Defterlerin işlemesi için kurallara göre örgütlenmeleri gerekir. Tarihsel olarak, kurallar yöneticilerin onları uygulamalarını zorunlu kılmıştır. Aldıkları sorumluluk ve yönlendirmeleri bu bireyleri ağdaki kuvvetli oyuncular haline getirmiştir. Ortaçağ Avrupa’sında, Papa’nın Hristiyanlığın kurallarını uygulaması ve bu nedenle en güçlülerden biri olması buna benzer bir durumdur.

Bugün, Facebook sosyal bağlantılarımızı kontrol ediyor. Farklı gruplar, üniversite defterlerini ve bankacılık defterlerini kontrol edebilecekleri bir platformda etkileşime giriyorlar.

Public blockchainleri, insanların küçük bir aracıya gerek duymadan koordine ve meritokratik bir ağa girmelerini sağlar.

Blockchainler, daha önce hiç ulaşılmamış pazarlara erişimi sağlayabilir. Bunu yaparken de daha önce krallar, şirketler ve aristokrasiler tarafından yönetilen defterleri değiştirme potansiyeline sahiptir. Teknoloji uzun kuyruk mantığını yeni endüstrilere doğru uzatabilir ve izinsiz inovasyona izin vererek tedarikçiler ve üreticiler için kuyruğu uzatabilir.

Blockchainler uygulanmaya parayla başladı. Ancak kısa sürede şirket defterlerinde, sosyal defterlerde ve belki de sonunda devlet defterinde etkilerini göreceğiz. [29]

Bu makale Taylor Pearson tarafından “Markets Are Eating The World” başlığı ile kaleme alınarak ilk olarak Ribbonfarm üzerinde yayınlanmıştır. Yazarın izni ile Türkçeye çevrilmiştir.

Çeviren: Deniz Özgür

Kaynaklar

  1. https://www.bls.gov/opub/mlr/1981/11/art2full.pdf
  2. https://www.bls.gov/emp/tables/employment-by-major-industry-sector.htm
  3. http://www3.nccu.edu.tw/~jsfeng/CPEC11.pdf
  4. http://www.fon.hum.uva.nl/rob/Courses/InformationInSpeech/CDROM/Literature/LOTwinterschool2006/szabo.best.vwh.net/synch.html
  5. https://en.wikipedia.org/wiki/Escapement
  6. https://unenumerated.blogspot.com/2017/02/money-blockchains-and-social-scalability.html
  7. https://www.newyorker.com/science/maria-konnikova/social-media-affect-math-dunbar-number-friendships
  8. https://www.jstor.org/stable/2938736
  9. http://discovermagazine.com/1987/may/02-the-worst-mistake-in-the-history-of-the-human-race
  10. The History of Money by Jack Weatherford.
  11. http://www.paulgraham.com/re.html
  12. Tomorrow 3.0 by Michael Munger
  13. http://www.paulgraham.com/re.html
  14. https://www.wired.com/2004/10/tail/
  15. https://medium.com/@cdixon/crypto-tokens-a-breakthrough-in-open-network-design-e600975be2ef
  16. https://medium.com/cryptoeconomics-australia/the-blockchain-economy-a-beginners-guide-to-institutional-cryptoeconomics-64bf2f2beec4
  17. https://medium.com/cryptoeconomics-australia/the-blockchain-economy-a-beginners-guide-to-institutional-cryptoeconomics-64bf2f2beec4
  18. https://twitter.com/naval/status/877467629308395521