“Eğer kripto başarılı olursa, bunun sebebi iyi insanlara yetki vermesinden değil, kurumları daha da güçlendirmesinden dolayı olacaktır.” Vitalik Buterin, Creator of Ethereum

Son zamanlarda çok konuşulan ve Bitcoin’in dramatik yükselişi ile popülerleşen kriptoparalar ve piyasalarının altında yatan teknoloji olan Blockchain, kullanım alanları ve daha keşfedilmemiş potansiyeliyle sadece bilgisayar yazılımcılarının değil, yediden yetmişe herkesin ilgisini çekiyor. “Aracı kurumları gereksiz kılan” yazılım teknolojisiyle devrimsel yönü çokça vurgulanıyor. Henüz kesin ve net kim olduğu bulunamayan bitcoin mucidi Satoshi Nakamoto’nun Cyperpunklara dayandığı söylenen geçmişi onun gizemini ve popüleritesini artıyorken bu teknolojinin, ekonomipolitik felsefesine dair kısa bir yazı yazmak istedim.

Yazıda temel olarak “aracı kurumları gereksizleşmesi” söylemi üzerinde durmak ve bunun “Kurumsal İktisat” için neden önemli ve devrimsel olduğunu açıklamaya çalışacağım. İşlem maliyetleri ve yeni kurumsalcı okul gibi iki temel iktisada öncülük eden yaklaşımlarıyla İngiliz hukukçu ve ekonomist Ronald Coase’un hukukun iktisadi analizinin önemine yaptığı katkılar, blockchain teknolojisinin getirdiği yenilikleri daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Dolayısıyla, bu yazıda blockchainin teknik olarak anlaşılmasından ziyade, faydasının dayandırılabileceği ekonomipolitik zeminden bahsedeceğim.

18.yy’ın sonlarından beri ekonomi disiplininde süre gelen tartışmaların odak noktası “piyasa” ve piyasanın işleyiş mekanizmaları olmuştur. Ekonomistler, özgür piyasa ortamında fiyatların nasıl belirlendiği ve bunların nasıl etkin sermaye ve kaynak dağılımına yol açtığı konusunda çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Bu elbette ki büyük şirketlerin daha da büyümesiyle ve topluma olan etkilerinin gözle görülebilir hale gelmesiyle birlikte daha da sorgulanır ve araştırılır olmuştur.

Bu alanda sorulan en kışkırtıcı sorulardan biri ise; Ronald Coase tarafından 1937’de soruldu; “Şirketler neden var?”. “Neden üreticiler, üretimi sadece başkalarıyla yaptıkları sözleşmeler ile gerçekleştirmiyorlar da, şirket biçiminde bir örgütlenmeye yöneliyorlar?” Coase (1937), firmanın neo-klasik iktisatta öngörüldüğü gibi kara bir kutu değil; işlem maliyetlerini minimize eden bir organizasyon olduğunu belirtmekteydi.

Teorik olarak, eğer piyasalar, devlet-güdümlü ekonomilerden bilgi ve kaynağın daha iyi dağılımı sebebiyle daha etkin ise, bu etkinliğin toplandığı kurumlar yani “firmalar” hiçbir zaman olmamalıydı. Fakat varlar, ve Coase’a göre firmalar sayesinde, piyasada yapılan işlem de meydana çıkan işlem maliyeti de (transaction cost) azaltılmaya çalışılır. İşlem maliyetleri, o üründen sağlanacak olan karı geçmediği sürece o ürün, tercih edilebilir ve üretilebilir bir hale geliyor. Yani, üreticiler şirket biçiminde bir yapı kurmayı tercih ediyorlar.

Coase, bu saptamayı yaptıktan sonra üretimi içselleştirme/ iç kurumsallaşma (in-house) sürecinin de sınırsız olmadığını belirtiyordu. Şirketin üretim sürecini içselleştirmesinin de maliyeti var. İçselleştirme ilerledikçe yönetim sorunları ve hatalar artıyor. Dolayısıyla, bir noktadan sonra içselleştirmenin getirisi düşüyor. Sonuç olarak şirket, ters yöndeki bu iki etkiyi hesaba katarak kendisi için en uygun ölçeği belirliyor.

Bunun güzel bir örneği Amazon için verilebilir. Amazon, online alışveriş marketi olarak, dünyanın hemen hemen her yerine ürün gönderiyor ve gelişim süreci itibariyle kargo işlemini alternatif kurumlara ve aracılara yaptırıyordu, mesela FedEx, UPS gibi. Fakat zamanla, aldığı uçak filoları sayesinde aracı kurumlara ihtiyacı olmadan bunu kendi kurumu içinde daha ucuz ve etkin hale getirdi. Bu, bir şirketin kaynakları daha etkin ve verimli kullanma açısından neden dış kaynak kullanımından (out-sourcing), iç kurumsallaşma/ içselleştirme sürecine geçtiğine dair güzel bir örnek teşkil ediyor.

Tabi, çok önemli büyük bazı teknolojik gelişimler sayesinde (mesela telefon ve internet gibi), Coase’un da bahsetmiş olduğu piyasanın daha etkin çalışmasına yardımcı, bilgi ve kaynak aktarımı mekanizmaları günden güne genişliyor ve yenileniyor. Fakat, her hangi bir işletme için hala daha büyük oranda bir işlem maliyeti söz konusu.

İşte blockchain teknolojisi tam da burada sahneye giriyor. Coase’a göre, temel problem, koordinasyon maliyetleri ile ilgiliydi ve eğer işlem maliyetleri pozitif ise piyasa modelleri aksak bir şekilde çalışacaktı. Dolayısıyla incelenmesi gereken, alternatif kurumların işlem maliyetleriydi, ve firmalar devreye burada giriş yapıyordu. Blockchain teknolojisinin gücü ise, bu üretimi firmalardan ve başka kurumlardan daha hızlı ve güvenilir bir şekilde yapmasından geliyor.

Blockchain, alıcı ve satıcıların değiş tokuş ya da saklama yapabileceği bir değer oluşturma veri tabanı. Bu bahsedilen “değer”, ağ tarafından desteklenebilir, tasdik edilebilir ve güvenli bir şekilde saklanabilir. Bu alanda, hali hazırda başlamış olan pek çok proje var, fakat ağın işleyiş mantığını, bu yaratılmış değerlerden en öne çıkanı ile, Ethereum Projesi yardımıyla daha net açıklayabiliriz.

Ethereum, kendi blockchain projesini kendi protokolü üzerinden akıllı kontraktlar (smart contracts) üzerinden yürütüyor. Akıllı kontraktlar, yani sözleşmeleri kısaca, kodlanmış finansal araçlar olarak açıklayabiliriz. Alfanumerik olarak blockchain teknolojisiyle bir kod üzerine, oluşturacağınız dijital sözleşmeler sayesinde; okunabilir ve analiz edilebilir dijital değerler oluşturmuş oluyorsunuz. Bu sözleşmelerin, sistemden asla silinemez olması sebebiyle de güvenilebilir ve değiştirilemez şartlarını da kendiniz belirlemiş oluyorsunuz ve kurumsal işlem maliyetlerini önemli oranda azaltıyorsunuz.

Her alanda kullanılabilecek olmalarına karşın, hemen akla ilk gelen kullanım alanları önemli sertifika tasdiki gerektirecek bazı kurumlar oluyor. Mesela yurt-dışından almış olduğunuz diplomanızı noterde gereksiz paralar vermeden, bu teknolojiyle tastikletip hızlı, güvenilir bir şekilde diğer bir kuruma ulaştırabiliyorsunuz. Bu da size zaman, para ve güvenirlilik açısından önemli ölçüde verimlilik sağlıyor. Bunu şirketler arası sözleşmeler için de düşünüp uygulayabiliriz. Eğitim, finans, hukuk ve sigorta alanlarında kullanılabilmesinin yanı sıra, ülke seçim sistemlerine de yenilik getirmesi bekleniyor ve bu alanda çalışmalar yapılıyor.

Peki, her şey bu kadar mükemmel mi işliyor, sistemde hiç sorun yok mu? Tabi ki var. Yapı Kredi Bilgi Teknolojileri ve Operasyonları başkan yardımcısı Cahit Erdoğan, sistemin aracısız, ucuz ve güvenli olmasının yanı sıra, karşılaşılabilecek sorunları, yazılımdan kaynaklanabilecek hatalara ve risklere dikkat çekerek açıklıyor. Blockchain teknolojisinin en geniş ağı olan Bitcoin ağının yıllık elektrik tüketiminin 45.93 TWh olmasının yanı sıra, kısıtlı işlem kapasitesini de bu sorunlar arasında sıralıyor.

Fakat IBM, Microsoft vs gibi önemli global tech firmaların da bu teknolojiye yatırım yapıyor olması, blockchainin geleceği hakkında bilgi verebilir, ve her ne kadar bu teknoloji henüz emekleme sürecinde de olsa, yeni gelişimlerin ve uygulama alanlarının kapısını arayabilir. Türkiye’den ise, Yapı Kredi BT ile birlikte, Vestel, BKM (Bankalararası Kart Merkezi), Koç Sistem Finans, bu teknolojiye yatırım yapan kuruluşlar arasında sıralanırken, International Blockchain Real Estate (IBREA) Türkiye temsilcisi Avukat Sima Bektaş’ın önderliğinde düzenlenen blockchain ve sanal/dijital para zirveleri de, bu teknolojilerin dünyada ve Türkiye’de belirlenmiş veya belirlenmekte olan hukuki çerçevelerinin anlaşılmasında ve yeni uygulama alanlarının geliştirmesinde öncü bir takım informatif çalışmalar olarak sayılabilir. Ayrıca, Copyrobo da, Türkiye’deki en erken blockchain girişimlerinden biri olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Kısacası, ileride yeni jenerasyon bir kapitalist sistemin, blockchain teknolojisi üzerinden oluşacağına dair pek çok ciddi işaret var. İşlem maliyetlerin dramatik olarak düşmesinden kaynaklı olarak yeni bir çok firmanın piyasaya girmesiyle birlikte ise, dünya ekonomik büyümesine olan katkısı da yadsınamaz. Dağıtık ağların yaygınlaşması ve Ethereum akıllı sözleşmeler, bunun önemli bir başlangıcı ve daha getirilecek olan pek çok yeniliğin de habercisi olarak bu teknolojiyi merakla izleyen bizim gibi araştırmacıları heyecanda tutmaya devam edeceğe benziyor.

Referanslar

Coase, Ronald H. (2001[1937]), “The Nature of the Firm”, Economica New Series, Volume 4, Issues 16.

BTS — GC Academy (2018), Chapter II Blockchain Conference, Istanbul.

2. Sanal/Dijital Para Hukuk Zirvesi (2018), Istanbul.

Bu yazı ilk olarak Gökçe Uçar tarafından Medium hesabında yayınlanmıştır.