Cüneyt Yetgin, Turkishtime için koronavirüs sürecinde dijitalleşmenin insan ve iş yaşamına etkilerini farklı bir bakış açısıyla kaleme aldı.
Bilginin hızlı ve etkin paylaşıldığını varsaydığımız dünyada, maruz kaldığımız SARS-Cov-2 veya daha yaygın bilinen adı ile Covid-19 virüsü ve virüsün yarattığı pandeminin etkileri, nedenleri, aslında gripten bile daha tehlikesiz olduğu tartışmaları, virüsün tam olarak doğal olmayıp sentetik müdahalelerle oluşturulduğu iddiaları, doğrusuyla yanlışıyla uygulanan tedaviler ile ilgili bilimsel ve bilimsel olmayan yorumlar, etkisinin olup olmadığı yeni yeni anlaşılmaya başlayan ilaçlar, hazır olma tarihi sürekli değişen aşı geliştirmeleri, sürü bağışıklığı, sağlık sisteminin kapasitesi ve yetenekleri gibi geniş bir bilgi kakafonisi içerisinde doğru bilgiyi edinme çabalarımız sürüyor.
Küreselleşmeden her geçen gün giderek artan bir hızla uzaklaşmakta olan dünyada, küreselleşmenin doğasından kaynaklanan daha entegre ve dolayısı ile daha barışçıl yaşam beklentimiz de gün geçtikçe erimeye devam ediyor. Ticaret savaşları ile başlayan süreç, korumacılık trendindeki artış ve ülkelerin içine kapanma içgüdüsünden beslenerek genişleyen bir kesim tarafından küresellik karşıtlığı artık daha güçlü seslendiriliyor ve izolasyonun büyük boyutlu bir yansıması şekline bürünüyor.
Kriz kâhini Dr. Roubini kadar olmasa da karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım ancak BRICS ve G7 ülkeleri temelinde dahi baktığımızda 2020 ikinci çeyreğinde büyüme tahminlerinin korkutucu küçülme tahminleri olarak ortaya çıkması çok iç açıcı bir tablo değil ne yazık ki.
Diğer yandan Covid-19 sonrası insan hareketlerinin kısıtlanması ile birlikte Ortaköy sahilindeki yunuslara ve şehirlerin yakınlarında gezinen evcil olmayan hayvanlara ait görüntüleri hep birlikte gülümseyerek izledik. Ozon tabakasındaki iyileşme ve soluduğumuz hava kalitesindeki düzelme haberlerini sevinçle okuduk, İstanbul’dan Yalova, Çınarcık ve hatta Mudanya’nın görünür hale gelmesinden mutlu olduk.
Daha önce hiç olmadığı kadar dijitalleşmiş bir iş ve sosyal yaşam kültürünün bir anda nasıl gündelik yaşantımızın büyükçe bir parçası haline gelerek normalleştiğini de bugünlerde yine hep birlikte deneyimliyoruz.
Yukarıda bahsettiğim tablodan benim çıkarımlarım; devletler arası, kurumlar arası, şirketler arası ve devlet kişi ilişkileri de dahil olmak üzere her türlü ilişkide güven olgusundaki zayıflamanın artarak devam ettiği, şeffaflığın ve doğru bilginin hiç olmadığı kadar önemli hale geldiği ve şeffaflık olmadan güvenin yeniden tesis edilmesinin oldukça güç olduğu, birlikte çalışabilmenin aranan tüm çözümler için en kritik odak noktası olduğunun halen net bir şekilde anlaşılamadığı, dijitalleşmenin insan ve iş yaşamına doğrudan etkilerinin ise her düzeyde çok net bir şekilde anlaşılmaya başladığı ve ekolojik sürdürülebilirlik fenomeninin gerekli tedbirler alındığında yaşama ne kadar hızlı etki edebileceğinin gözler önüne serilmiş olduğu olarak özetlenebilir.
Bu çıkarımların tarif ettiği sorun alanlarının tamamının bir arada çözüme kavuşturulabileceği bir teknolojidir işte Blokzincir. Blokzincir veya şimdilerde daha yaygın kullanılan adı ile Dağıtık Kayıt Teknolojilerinin temelinde güven unsuru yatar. Eğer çözülmeye çalışılan problemin temelinde güven ihtiyacı bulunmuyorsa kullanmanın bir anlamı olmadığı söylemiyle söze girilir Blokzincir’den bahsedilirken. Zaten adının “Güven Makinesi” olarak anılmasının ardında da bu temel yaklaşım yatar.
Dağıtık Kayıt Teknolojilerinin sağladığı ikinci ana fayda ise şeffaflıktır. Herhangi bir işlemi birlikte yürütmek durumunda olan her bir kurum ya da kişi önceden taraflar arasında varılan mutabakat kapsamında bu şeffaflığı elde eder. Elbette burada bahsedilen şeffaflık tüm tarafların tüm verilerinin herkes tarafından erişilebilir olması anlamını taşımamaktadır. Blokzincir teknolojisinin sunduğu fonksiyonlar sayesinde hangi veriyi kimin ne ölçüde ve hangi koşullarda göreceği varılan mutabakat sonrasında sisteme doğrudan yansıtılabilmektedir. Üstelik bu mutabakat koşulları dağıtık akıllı sözleşmeler ile yürütülebildiğinden, hiçbir kimsenin -diğer tarafların bilgisi dışında- bilgiyi veya bilginin şeffaflık derecesini manipüle etmesi söz konusu olamamaktadır. Bu mutabakata dayalı şeffaflık yaklaşımı taraflar arasındaki güveni oluşturan temel unsurlardan biri halindedir.
Sürdürülebilirlik açısından bakıldığında ise Blokzincir teknolojisinin yüksek enerji gerektiren doğrulama (proof of work) yöntemlerine ihtiyaç duyduğu tamamıyla doğru bir tespit değildir. Nitekim birlikte çalışabilme standartlarına erişebilmiş özel ve kullanımı izne bağlı Blokzincir ağları, bu yüksek enerji doğrulamalarına mecbur ve mahkûm değildir.
En basit yaklaşımla, bugün kâğıt olarak üretilen her türlü belgeyi ortadan kaldırabilecek bir teknolojidir Blokzincir. Üstelik, imza, kaşe, mühür, elektronik imza, elektronik mühür, barkod, karekod gibi doğrulama yöntemlerine olan ihtiyacı da ortadan kaldırır.
Tam da bu noktada eşyanın sınır ötesi hareketinde bugün kullanılan, hazırlanmak, onaylanmak ve doğruluğu kontrol edilmek zorunda olan yüzlerce belgenin var olduğunu hatırlatmakta yarar var. Üstelik bu belgelerin hazırlanması, doğru hazırlandığının kontrol edilmesi, yanlış ise düzeltilmesi, orijinalliğinin kontrolü, bu belgelerin ihtiyacı olan taraflar için suretlerinin oluşturulması ve dağıtılması gibi çok ciddi bir iş yükü bütünüdür konvansiyonel belge kullanımı.
Bu formüle 2020 yılı başından beri tüm dünya olarak mücadele verilen Covid-19 virüsünün ana bulaşma nedeninin temas olması faktörünü de eklediğinizde yeni bir çözüm arayışı kaçınılmazdır. Uluslararası ticareti devam ettirmek; ihracatı ve ihraç kalemleri için gereken hammadde ve ara mamul ithalatını devam ettirmek anlamına geldiğine göre, kağıtsız ve onun da ötesinde temassız iş süreçlerinin devreye girmesi her anlamıyla öncelik kazanıyor.
Ne yazık ki bugüne değin Türkiye’nin uluslararası ticaret özelinde dijitalleşme çabaları gümrük birliği bünyesinde Avrupa Birliği’nde dahi anlamlı bir karşılık bulamamıştı. Ancak gelinen noktada -Covid-19 salgınının etkisi ile- ardı ardına fikirler üremeye ve kağıtsız ticaretin mümkün olabileceği bir düzeye doğru ilerlemeye başlandı.
Artık gerçek dijitalleşmenin PDF benzeri elektronik belgeler kullanılarak değil, kaynağı bilinen, aracısız, doğrudan sorumlusu olan kişilerce üretildiği kesin olarak bilinen veri setleri üzerinden gerçekleşeceği bir API ekonomisi düzenine doğru hızla ilerliyoruz. Birlikte çalışabilme standartlarının ne kadar önemli olduğu, öyle sanıyorum ki bu salgının bizlere verdiği en önemli derslerden birisi.
Halihazırda yalnızca kendi sorun alanlarına odaklı Dağıtık Kayıt Teknolojisi mimarisi ile oluşturulan ve emekleme aşamasını çoktan geçerek yürümeye başlayan, alanında önder ve buzkıran çözümler birbirleri ile konuşmaya başlayabilmek adına çalışmalarını yürütüyorlar. Bu durumu, birlikte çalışabilirlik (interoperability) engelinin aşılması olarak anlamlandırmak mümkün.
Güven, mutabakat çerçevesinde şeffaflık, birlikte çalışabilme ve ekolojik sürdürülebilirliğe bu denli katkı sağlayabilecek bir teknolojiyi önemsemek dijital çağın yadsınamaz bir gereği. Yakın geleceğin bu doğrultuda ticaret politikalarına yansıtılarak planlanması öncelikli önemini korumaya devam ediyor.
Görünen o ki, eşyanın, sermayenin, insanların, bilginin ve verinin serbest dolaşımı her zaman belirli kurallar çerçevesinde gerçekleşecek. Bu kuralları ne kadar güvenli, şeffaf ve dijitalleştirilmiş yöntemler ile uygulayabilirsek yaşamımızı o derecede kolaylaştırabilecek, ancak bu paralelde güvenli bir refaha birlikte erişebilecek ve ekolojik sürdürülebilirliğe nesil olarak katkımızı sunabileceğiz.
Cüneyt Yetgin Ph.D. c.
Chain & Chain Technologies Ltd. Kurucu Ortağı
ATEZ Yazılım Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü
Kaynak: Turkishtime Dergi