Röportaj: Çağla Gül Şenkardeş

Medya sanatçısı ve yönetmen Refik Anadol, ülkemizin yetiştirdiği önemli sanatçılardan biri. Ben BTCHaber okuyucuları için kendisi ile özellikle kripto sanat ve NFT üzerine yapmayı planladığım sohbetimde o kadar değerli bigiler paylaştı ki benimle, hepsini ben de buradan sizlere aktarmak istiyorum.

Anadol şu an California, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyor ve çalışmalarında yaklaşık 10 yıla yakın bir süredir veriyi, son 5 yıldır ise Google sanatçı programı ile iş birliği yaparak yapay zekayı kullanıyor. Kendisi ile bilimsel bir çalışmam için İstanbul Salt Galata müzesinde 2016 yılında gerçekleştirdiği, alanında bir ilk ve öncü olan ‘Arşiv Rüyası’ çalışması ile tanışma fırsatı bulduğum Anadol’un işlerinin ilham kaynağı ‘yakın gelecek’.

Bilim kurgu dünyasına çok yakın olan, bilgisayarları ve teknolojiyi çok seven Refik Anadol’un sanatın yanı sıra yakın gelecek ve teknolojiye olan ilgisinin kaynağı daha 8 yaşındayken izlediği bir film. Ridley Scott’un ‘Bıçak Sırtı’ filmi ile aynı yıl ilk bilgisayarına sahip olmuş Anadol. Hayata pozitif bakmaya ve “başımıza henüz gelmemiş ama gelebilecek olan olumlu hikayeler neler olabilir” yaklaşımı ile sorular sorarak yakın geleceği hayal etmeye de o yıllarda başlamış.  Anadol, tüm çalışmalarını 14 kişilik ekibi ile gerçekleştiriyor ve özellikle disiplinler arası sanat çalışmalarında ekip ruhunun mutlak gücüne inanıyor. ‘Sanatın herkes için ulaşılabilir olması’ hayalinin peşinde çalışmalarına devam ediyor.

Kolektif bir hatıramız varsa kolektif bir rüyamız da olabilir. Dünyanın kolektif hafızasına değer katmaya çalışıyorum.

Veri tabanında saklı olan ve çoğu insan tarafından yalnızca rakamlardan ibaret olduğu sanılan veri, Refik Anadol için ‘hatıra’ anlamına geliyor. Yazılan bir şey, okunan bir kitap, gidilen bir yol ve hatta düşündüğümüz bir şey bile veri olabilir ona göre, yani hatıra. “Rüzgar verisi, şehrin ısısı, trafiği aslında veri değil benim için hatıra aynı zamanda. Ve benim için obsesyon bu. İstanbul’da yıllar önce Taksim İstiklal Caddesi’nin sesinin kaydını aldığımda hissettiğim şey tam da şu idi:

Eğer sanat herkes için, her kültür için, her ülke için olacaksa bunun matematik gibi evrensel bir dile ihtiyacı var. Yani sadece benim anladığım ve bildiğim bir dünya sanatımı ulaşılabilirlik amacına taşıyamaz. Buna ilave olarak, özellikle makineler tarafından yönetilen bir tahmin dünyasında bir tahmin makinesi daha üretmektense, kolektif hafızamız olabilecek veriler nedir diye sordum. Yani herkes için olabilen şeyler, anılar, olaylar – mesela Covid-19 – herkes için toplumsal bir hatıra. İşte bunlar beni heyecanlandıran, bana ilham veren ve sanatıma yansıttığım hali ile veri kavramı. Kolektif bir hatıramız varsa kolektif bir rüyamız da olabilir. Dünyanın kolektif hafızasına değer katmaya çalışıyorum.

Amcasının Alzheimer olmasının ardından bu hastalıktan dolayı hatıraları “eriyen” insanların geçmişlerinden kopmalarını yapay zeka sayesinde yavaşlatabilir miyiz diye düşünmeye başlamış Anadol. Hayallerinin ve eserlerinin arkasında hep insanlığa dokunan, derinliği ve anlamı olan hikayeler var. Sanatın insanlığın hayal gücü kapasitesine bağlı olduğunu düşünüyor ve bu deneyimlerini insanlarla paylaşmak istiyor işleri ile.

Röportajın tamamını BTCHaber üzerinden okuyabilirsiniz.

KaynakBTCHaber